17 Haziran 2015 Çarşamba

Ben bugün "instagram insanı" oldum!

Açlılın tespitlerim var.  (bu ne uzun yazı lan diye edilecek küfürlere razıyım, anama sövmeyin yeter canlar, çüştür, ohadır bunlara varım! ama ne yapayım yazmasam da çatlarım! kolay okunsun diye bölüm yaptım daha nideyim!)

Giriş;
Ben bugün "instagram insanı" oldum!  başlıklı tespitimde instagram insanı olmak nedir ne değildir bunu anlatacağım. Efendim instagram hesabım var, ama bir akıllı telefonum yahut tabletim olmadığından fotoğraf paylaşamıyor anca başka hesapların eklediği fotoğraflara bakabiliyorum. İnsan bir ortama giriyorsa ama herkesin yaptığı şeyleri yapmadan sadece gözlemliyorsa her şeye bi kulp buluyor, çamur atıyor!  Ben de böyle her şeye bir kulp bulan bir gözle aylardır instagram semalarında gezinip duruyorum; ona bok atıyorum buna bok atıyorum. Kendi hesabım yok ya, sanki kendim fotoğraf paylaşsam evrenin sırrını verecekmişim, hiç bayağılığa düşmeyecekmişim gibi bir hava yaratıyor kendimi bir bok sayıyorum. (aynı cümlede 3 kez bok dedim! ne zaman diksiyon dersinden çıksam derste çok efendi konuşmaya çalıştığımdan ders sonrası ağzım bozuluyor)
Ki bu bok atma durumu her mecra için geçerli, hatta sadece gözlem yaptığımnda değil, kendisinin de bir şeyler paylaştığı mercralarda bile  bi kendi düzgün sanıyor, hele ki sosyal medyada! insanız anacım içinde yer almadığımız her şeye uzaktan bakıp ahkam kesmek insan olmaklığımızın nadide getirilerinden. evet uzuuun girizgahta meselemi anladınız ben instagram kullanmayan ama ünlüler bugün instagramda ne yaptı galerilerinde o ünlü senin bu instagram fenomeni benim gezerekten ona buna burun kıvıran bir burnu havada insandım. taaaa kkiiiii; bugüne kadar!

gelişme;
bugün ne mi oldu?  bugün  normal zamanlarda pek başıma gelmeyen (yalnızlıktan hiç hazzetmediğim için) istiklalde, zamanı, üç kuruş parası olan yalnız ve canı kahve çeken bir insan olarak kendimi buldum. her yere ya vaktinde gider ya geç kalırım ki yalnız başıma takılmak zorunda kalmayayım!
aman yarabbi dedim, bu karın ağrısıyla (çok kötü ağrıyordu) mecbur bi yere oturacam! illa o zaman bir şekilde öldürülecekti, iyi dedim bari kitap okuyayım bir yerde kahve içerken. ama yanımda kitap yoktu! ne zamandır instagramda herkeste çok satan kitapları görüyorum, millet alıyor ve okuyor anacım, ben çok satanlardan uzak duruyorum da n'oluyor allasen! mikrop var sanki! kolay okunan kitaptan kaçmak nedir! nasıl bir elitist edebiyat zevkidir! öyle şey mi olur ya! dedim madem kitap alacam, çok satan olsun!

gittim mephistoya dedim yapıyosan düzgün yap, bırak kendini hislerine, gittim çok satanlar rafına ve ilk defa kabına dokunduğum ilk 3 kitaptan birini aldım, çat gittim ödedim! sonra emin adımlarla gittim bir kahve zincirinin en yakın bir şubesine, ahanda kahvemi de söyledim. sonra gittim oturdum, masamda bir kahve ve bir çoksatan varken elim istemeden de olsa fotoğraf makineme gitti. (akıllı telefonum olmadığından ben hala fotoğraf makinesi taşıyorum) veee masamın fotoğrafını çektim.

asıl mesele;
işte o an!
allahım o fotoğraf karesinde gördüğüm şeyle yaşadığım şey bambaşkaydı! ben aslında mutsuzdum, evden erken çıkmış ama yanlış anlaşılma sebebiyle ortada kalmış ve iş saatine dek mecbur bir yerde oturmak zorunda olan bir insandım, için için kendime acıyor, karnımdaki sancıyla baş etmeye çalışıyordum. kitap almaya hevesliydim ama iki satır okuyabilecek miydim şüpheliydi.

ama fotoğraf bunları hiiiiiç sallamıyordu. diyordu ki gamze bir kafede kitabı ve kahvesiyle modern şehirli kadının rüyasını gerçekleştiriyor. yaşamım beni heveslendirmezken fotoğrafta gördüklerim benim iyi olduğumu söylüyordu! buna şaştım! fotoğraf çekmeye devam ettim! ayracım, suyum, yanımdaki defter, kalem; bunları da kullanarak çektiğim fotoğraflar beni o denli mutlu etti ki; karnımdaki sancı okumama müsaade etmeyecekti belki ama artık bunun bir önemi yoktu.

orada 10 dakika oturdum kitap da okumadım, deftere ise ufacık ve saçma bir şey yazdım ama mis gibi kahveli kitaplı defterli fotoğraflarım oldu! fotoğraflar gerçeği değil hayali söylüyordu! ben okuyan, yazan, kahvesini içen, gerektiğinde satırları çizen daha da gerekirse beğendiği satırları defterine yazan biriydim.

bu his bana iyi geldi ve içim aniden kendi hakkımda oluşan bu hissi başkaları da hissetsin isteğiyle doldu! hatta dedim keşke yanımda gözlüğüm de olaydı!  gözlüğü de masanın üstüne koyaydım daha çok çekeydim ve instagrama ataydım arkadaşlarımda benim hakkımda benim gibi düşüneydi!

bu şekilde fotoğraflar paylaştığım müddetçe okumasam da okumuş kadar olacağımı anladım. aylardır kitap okuyamıyor her başladığım kitabı bunalıp bırakıyordum ama dedim instagram olsa böyle mi olurdu! ohhh daha okumaya başlamadığım bir kitabı bile çekince nasıl bir imaj kazandım, ya arasına ayraç koyduğum bir kitabı fotoğraflasaydım! ulan deniz kenarına gider ayaklarımın fotoğrafını da çeker koyarım, tatile gidemiyorum ama kim nereden bilecek haliç'te evimin dibinde o fotoğrafı çektiğimi!

evet o anki hissim eleştirel bir his değildi! şu an bunları yazarken içimdeki huysuz gene hortladı, yazdıklarım eleştiriye kayıyor olabilir ama o anki hissim sadece okuyan, gezen, gören, yemek pişiren gamze imajına ihtiyacım olduğuydu. mutsuz hayatım instagram sayesinde mutlanabilrdi! hem kendim hem de başkaları, misal ben saçımı kaşır, burnumu karıştırmaya meylediyorken kamerayı ayaklarıma yönelttiğimden beni çok huzurlu, mutlu, yaşamdan zevk alan biri sanabilirdi!

ve mesele başkalarından ziyade kendim hakkında kendimin öyle düşünmeyi istemesiydi! başkalarına anlatmaktan ziyade kendim için instagram fotoğrafları çekmek istiyordum, arada kendi fotoğraflarımı gezmek ve vay be, ben de neler yapıyorum diyebilmek için! ve böyle olduğunda kendimi kandırabilirdim! her günden bir iki kare çeksem, kendi hayatımın magazincisi olup en güzel fotoğraflarımı kendi ellerimle izleyenlerime sürsem onlardan önce kendim inanırdım iyi olduğuma!

hatta arada gerçekten iyi zamanlarım da olduğuna göre, sıkıntı nedir, kötülük nedir belki unuturdum bile!

bu gazla gidip teknomarketten akıllı telefon bakmaya girdim. kiramı ödemediğimin aklıma gelmesiyle cebimdeki paranın gidiciliğini hesap ederek girdiğim yerden eli boş çıksam da dersimi almıştım!  hayatımda bir çok alanda sıkıntı çekiyordum (elbette herkes gibi) ama aşma yöntemlerim demode olduğundan (burun karıştırma, kafa kaşıma, uflama, puflama, tırnak kökü yeme, uyuma, daha çok uyuma, dedikodu yapma, ona buna bok atma vs...) bir şeyler eksik kalıyordu, hayatımdaki eksiklerden biri instagramdı ve yeri hemen dolmalıydı! o zaman da sıkıntım olacaktı belki ama evrene gönderdiğim mesaj bir fotoğraf olacak ve dileğimi kapsayacaktı.  (bu cümle neredeyse anafikirle eş)

ne demek açalım hemen;
instagram bence modern duadır! ben bugün bunu anladım! fotoğrafın, imgenin hep gerçeğinden daha çarpıcı olduğu gerçeğini kullanarak olmak istediğimiz kişi yaratma çabasıdır!

misal ben bugün isterdim ki yalnızlığından zevk alan, kafelerde tek başına tedirgin tedirgin oturmayan, kahvesini yudumlayıp kitabını okuyan biri olaydım! benim duam buydu!

ama bakın instagramım olsaydı duam kabul olmuş olacaktı. bir fotoğraf ben neyi göstermek istersem onu gösteriyor, istediğim şeyleri saklama imkanı tanıyordu! insan kendinin magazincisi olmaktan da öte (ki magazin her zaman ünlüleri iyi göstermez, onları basar, yakalar da) ben bir magazinciden de öte kendi kendimin tanrısı olacaktım!

hatta dua ritüelindeki gibi beklemem bile gerekmeyecekti. İnstagram bir duadan da öteydi! o bir sihirli değnekti, sihirli değnek nasıl dokunduğu hayatları güzelleştirirse instagram da fotoğrafladığı hayatları masalsı, ideal bir yaşama dönüştürüyordu!

ve ben hala bir önceki çağda yaşıyor, fotoğraf makinesile fotoğraf çekiyor, bunu bilgisayara oradan da harici diske atıyor salak gibi arşivliyordum! oysa devir arşiv devri değildi!


yazımın son cümlesini instagram açmaya çalışırken karşıma çıkan "onay mailinin atıldığını haber veren" cümleyle kapatıyorum! çok garipsediğim o cümleyi bir word dosyasına kaydettimdi! bir gün o cümleyle başlayıp instagramla ilgili bir şeyleri kusacağımı tahmin ederek yapmıştım bunu. ama bu yazı kusmaktan ziyade artık çağın gerçeğini kabullenmek gerektiği, biraz rahatlamam gerektiğini kabul ettiğim bir yazı oldu!

direnmeyeceğim bundan sonra, en yakın zamanda bir akıllı telefon alacak, bir instagram açacak ve yaşamımı az da olsa kolaylaştıracağım!

ibrettik kapanış;

bakın instagram bizi nasıl kapağın altına çağırıyor;

"Önemli anlarınızı çekip dünyayla paylaşmaya başlamak için e-posta adresinizi onaylayın."

(dikkatiniz çekerim demiyor ki ananla, bacınla, kankanla! muhatabının tüm dünya olduğunu söylüyor! facebook'un olayı neydi ilkokul arkadaşını, ebeni bulman; instagram bu noktada muhatabı dünya kılarak insanı mahallesinden, sokağından evrene taşıdı) (benim gibi hala usb bellek, fotoğraf makinesi, harici diskle uğraşan biri için tek tıkla (ben hala tık diyorum ama, "tık" bile değil artık, nazik bir dokunuş yetiiyor sadece) dünyayla fotoğraf paylaşma fikri nasıl garip geliyor tahmin edersiniz, biz cd'ye geçişte zorluk yaşamış nesiliz, hala fotoğraf yıkattırıyoruz, yahu az bile burun kıvırıyormuşum) (neyse bunlar da başka bir iç kusmasına kısmet)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder