7 Ağustos 2013 Çarşamba

kıçı başı oynayan bütünsellik içermeyen, nedensellik içerebilen bağımsız fikri parçalar

bir kez daha emin oldum ki az evvel, yol kelimesini telaffuz etmeden içimden geçirmek dahi kafamda bir yerlerde ağrı yapıyor. (genelde ağrı ensemde hasıl oluyorken bu kez sol gözümün üstüne oturdu)

şaka maka bir tramvalar zincirimi tespit etmiş bulunuyorum: yolculuk yapmak! şehir içi, şehir dışı, otobüs, metrobüs, vapur.. 

son bir kaç yıldır o kadar çok yalnız seyahat ettim ve bu yolculuklarda o kadar çaresiz, mutsuz, parasız, huzursuz, evsiz, umutsuz idim ki ve bu cümleyi bağlayamadan ağrı kendini yokladı.

hay ben öğrenciliği, hay ben beni üç kuruş paraya nice sıkıntıya çalıştıran tüm boktan iş yerlerini, hay ben şehirlerarası aşk bana koymaz diyen kafamı öpeyim!*

bana verilen en tırt olduğum nasihat  "zaman en güzel ilaç" idi. tırt oluyorum arkadaş çünkü bu bir hakikat ve sen bu büyük hakikatı nasihatsevmez bünyeye verirsen bu bünyenin söze olan inancını da kırarsın. 

misal ben ne yapıyorum, acı çeken dostlarıma diyorum ki, ben sana desem desem zamanla geçer derim, ama sen bana inanmazsın çünkü ben bana söyleyen kimseye inanmadım.. o yüzden s.ktir et geçer mi geçmez mi.. ağla lan ağla! ağlamazsan adam değilsin. 

ne mal akıl veriyorum, ama harbici akıl veriyorum. bi sigara uzatıyorum, bak mesela kimse bana sigaranın iyi geldiğini, insanın arada sigara yakma kendine çay kahve yapma triplerinin zamanla bi alışkanlığa döndüğünü ve bu alışkanlığın insana keyif verdiğini söylemedi. (sigara efkarı keyfe dönüştüren mucizevi bi icattır efenim)

bu söylenmez mi adama lan.. efkarlanınca bi tane yakmak bile iyi geliyor demedi  kimse!

ağlayana ne yapıyor muşuz, ağla diyor muşuz ve bi sigara uzatıyormuşuz. anlaşıldı mı.



*muhayyilenizi geniş tutun diye söylüyorum o cümleye bir çok yüklem gider ben en romantiğini seçtim






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder