10 Ağustos 2013 Cumartesi

elçiye zeval olmaz

bloğu açtığımdan beri sandıklarda kalan yazılmış, çizilmişler de artık paylaşırız ümidiyle gün yüzüne çıktılar. kimilerini ele alıp tekrardan yazdım, üzerlerinde çalıştım hatta bloğa da koydum ama koymam ve kaldırmam bir oldu.

geçmiş nasıl da boğuyor beni.

hatta bu bloğu başka bir ad ve başka bir adresle 2011'de açmış ve hiç yazı girmemiştim, geçen blog yazmaya karar verince hatırladım ama adı ve adresi beni o kadar boğdu ki, ad da adres de o zamanlar çok sevdiğim bir şairden bir dizeydi. ilk iş değiştirmek oldu.  ve şimdiye dek benim için kartpostal yazısından öte gidememiş "dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım" mısraı bir realite oldu. öyle ki bir de yüksek sesle söyledim ki  mısra bir anda canlandı böyle, kalktı karşıma oturdu. kafanızda sarıklı bıyıklı bi mevlana canlandı biliyorum ama yok, mevlana'nın dizeleri mevlana'dan bayağı bağımsız imişler, ben de pek şaşırdım, şöyle ki;

30-35 yaşlarında sarışın bi abla, belirir belirmez, "kız gözüme üfle" dedi, "toz kaçtı, çabuk". şaşkınlığımı belli etmemeye çalışarak üflemeye başladım. "ay o ne nazik nazik, düzgün üflesene" dedi mahalle teyzesi siniriyle.  düzgünce üfledim ben de. "neyse çekil" dedi, ve gözünün içine kaçtığını düşündüğü kirpiği bulurum umuduyla bu kez de iyice kontrol ettirdi. bu sırada daha iyi olmuştu gözleri, beni süzmeye başlamıştı bile.

"sağol kız" dedi, "kusura bakmadın dimi, çok yanıyordum ne yapayım." "yok canım ne kusuru" dedim, kusur saymasam da bi tuhaf karşılamıştım, ama misafir diye belli etmedim.

"ne iyi oldu da andın beni, son zamanlarda valla ben diyeyim, 4 sen de 5 yıldır hep internetten anıyorlar beni, ama böyle sana geldiğim gibi gidemiyorum, zor oluyor ben de üşeniyorum biliyon mu." "haa biliyorum" dedim, "geçen ali desidero'nun sözlerini andıydım, o geldiydi, onun da aynı derdi varmış, herkes internetten paylaşıyormuş, o da gitmiyormuş, evde çok canı sıkılıyormuş." "sahi sen nerde oturuyosun, belki yakındır evleriniz, birlikte takılırsınız" diye ekledim hevesle "canımmm, senin de düşündüğüne bak, ha haaay, güleyim bari, ayol mevlana'nın o kadar sözü var, olmadı bizim mahallede yunus'un, aşık veysel'in, köroğlunu'nun onca dörtlüğü var, yan mahalle zaten fuzuli mısraları mahallesi, ali desideroya mı kaldım"

"aa dedim, öyle deme, sohbeti çok iyiydi valla, tezimle ilgli akıl bile verdi." "valla ablası onlar yeni nesil pek bilmezler hayatı, yardımcı olmuştur da ne demiştir yani. bak bana, kültür desen ben de, tarih desen bende, coğrafya desen ben de.. anladığım kadarıylan okuyon, senin bölüm neydi ablası"

"valla, türk edebiyatı" dedim dememle "tü yazık sana demesin mi" "onca edebiyatçısın, dün dünde kaldı demek içi bu yaşını mı bekledin?" "yoo aslında bundan beş altı yıl evvel bikaç kez daha andıydım" "valla o aralar moda olduydum ben, yoğunumdur büyük ihtimal" başımı salladım, "ilk anışım değil yani" saçlarını arkaya attı, derin iç çekti, ablacan bi tavırla "belki de yoğunluktan değil, hakkını verememişsindir, ben de beğenmemiş, gelmemişimdir, geçmiş zaman tabi, bilinmez." utandım, başımı eğdim, "abla sana bi çay koyayım dedim" kahveci değil çaycı olduğunu anlamıştım, ama yanaşmadı. "yok kalmıycam o kadar, işim var. çok içten söyledin diye geldim, bi de ne zamandır bu ilk misafirliğim, az da olsa bi gidip göreyim dedim" "sağolasın abla" "hadi gülüm ben kalkıyorum, haa gitmeden, ne diycektim. dur dur."

durdum, hatırlayana kadar da ses etmedim. "bu aralar bizim orda mahalle düzenlemeleri yapılıyo, kim kaç kere anıldı, kaçına gitti, bunlar hep elle yazılırdı, bilgisayara geçiliyo şimdi, ben de yardım ediyorum arkadaşlara, o yüzden kafa kazan gibi, ne dicektim, hah, kız sevdim seni bişi isticem, sen kırmazsın ablanı" buyur abla bile diyemedim, ağzıma tıktı "bizim mahelleye bi velet taşındı, neymiş efendim, cemal süreya'nın 'yunus ki sütdişleridir türkçenin' mısrasıyış. aman da aman, kendisinden çok çekiyoruz. valla bizden çok anılıyor, bi de dünkü çocuk, her yere gidiyor, bizim 10 katımız maaş alıyor, etrafına söyle, bak okumuş etmiş kızsın, arkadaşlarına da söyle, anmayın onu, bizi anın, koskoca mevlana'nın, yunusun dizeleriyiz anacım, üç kuruş maaş yetmiyor masraflarımıza.maaştan önemlisi itibar biliyon mu!"

bu ricayla ağzım durdu tavana vurdu ama belli etmedim "tamam ablam dedim, merak etme, hallederiz" "sarılıp öper diye bekliyodum yanaşı yanaşıverdim ama geldiği gibi gidişi de hızlı oldu.

bu abesle iştigal ricayı da benim size aktarmam bana farzı kifaye oldu. anladınız siz onu.

2 yorum:

  1. Soluksuz okudum canım, derinimde bir yerlerde bir öykücü sakladığımı düşünen bilge geldi sonra aklıma, sonrası derin bir boşluk hissi..

    Dediğin gibi "dünle beraber gitti cancağızım, artık yeni şeyler söylemek lazım"*

    *: Dizeler Yunus'un değil, Mevlânâ'nın..

    ablan.

    YanıtlaSil
  2. :)ben de farkettim ve acilen değiştirdim, o değil de abla seni çok öperim

    YanıtlaSil